14:31

CAHİLİYE TOPLUMLARINDA KADIN KARAKTERİ


Cahiliye toplumlarında görülen kadın karakteri, hangi kültür seviyesinden olursa olsun, toplumun hemen her kesimi tarafından çok iyi bilinmekte ve kimi kadınlar tarafından titizlikle uygulanmaktadır. Bunun önemli bir sebebi ise, toplumun tüm üyelerinin, bu karakteri kız çocuklarına küçük yaşlardan itibaren olabildiğince cazip gösterip özendirmeleridir. Çocukluk yıllarından itibaren çevrelerindeki tüm insanlardan aynı telkinleri alarak yetiştirilen kız çocukları, toplum tarafından kendileri için uygun görülen bu karakteri çoğu zaman hiç sorgulamadan kabullenirler. Annelerini ve çevrelerindeki diğer kadınları gözlemleyerek, yetişkin bir insan oldukları zaman nasıl bir karakter sergileyecekleri ve yaşamlarını hangi idealler üzerine kuracakları konusunda belirli bir kanaat edinirler. Çevrelerindeki bu insanlardan duydukları sözleri tekrarlar, onlardan gördükleri tavırları sergiler, onlar gibi olabilmek için çaba harcarlar. Sonuç olarak da, daha farklı bir modelle karşılaşmadıkları için kendileri için en ideal kimliğin bu olduğunu sanarak, büyüklerinden gördükleri aynı kadın karakterinin kusursuz birer kopyası haline gelirler.
Elbette, önceki satırlarda da değinildiği gibi, cahiliye toplumunda yaygın olarak yaşanan bu karakterin yanlışlıklarını gören ve bu karakteri benimsemeyen kadınlar da vardır. Ancak bu çarpıklığı görebilmiş olmaları, yine de bu kimseleri temelde cahiliyenin kadın karakterinden uzaklaştırmaya yetmemektedir. Belki bu tavır bozukluklarının bir kısmından kurtulabilmektedirler ama kişiliklerini belirleyen ölçüler yine Kuran ahlakının dışında ve cahiliye kurallarına dayalı olduğu için, yaşadıkları karakter de yine kendi içerisinde çeşitli çarpıklıklarla doludur. Dolayısıyla bu kimselerin cahiliye toplumunda yaygın olarak yaşanan kadın karakterinden farklılıkları, temelde onları küçük görüp kendilerini bu sınıflandırmanın dışında tutmalarıyla sınırlı kalır. Çünkü Allah'ın Kuran'da bildirdiği Müslüman kadın karakteri yaşanmadığı takdirde, ortaya çıkacak olan her kişilik kesin olarak çarpıklıklarla ve yanlışlıklarla dolu olacaktır.
Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun, dişi olsun- bir mü'min olarak salih bir amelde bulunursa, işte onlar, içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler.(Mümin Suresi, 40)
Cahiliye toplumlarındaki kadın karakterinin genel özelliklerini incelediğimizde, adı her ne kadar "iş kadını" ya da "ev kadını" olarak değişse de, bu kişilerin temelde ortak bir karakterin çatısı altında birleştiklerini görürüz. Öyle ki, erkek ya da kadın küçük ya da büyük, toplumun herhangi bir bireyine sorulacak olunsa, kadın karakteri hakkında dile getirecekleri izlenimler hemen hemen birbirinin aynı olacaktır. Bunlar arasında en belirgin olanlarından biri ise, kadınların bir erkek gibi güçlü ve dayanıklı bir kişilik gösteremeyeceklerine olan inançtır. Toplumun erkek bireyleri kadar, kadınların bazıları da kendilerine yapılan bu yakıştırmayı kabullenmişlerdir. Kendilerine yakıştırılan "korunup kollanan" karakter nedeniyle hiçbir zaman "koruyan, kollayan" kimseler konumunda olabileceklerini düşünmemişlerdir. Erkekten daha aciz ve daha beceriksiz oldukları şeklindeki inançları nedeniyle, genellikle maddi manevi anlamda kendilerine bakabilecek, insanların kendilerini ezme ihtimaline ve diğer tehlikelere karşı onları koruyup kollayacak birilerine sığınma ihtiyacı duyarlar. Gerek evliliklerinde eşlerine, gerekse de daha ilerleyen yaşlarında oğullarına olan yaklaşımlarında hep bu düşünceyle hareket eder, çevrelerinde de kendilerine bu imkanları sağlayabilecek birilerini ararlar.
Bu zayıf karakter bu kimselerin "duygusallık, ağlama, küsme, alınma, kıskançlığa kapılma, yakınma" gibi tavır bozukluklarına yatkın bir ahlak geliştirmelerine neden olur. Bunlar genellikle cahiliye toplumlarında kadın kavramı ile özdeşleşmiş ve "kadınların özünde olan özellikler" olarak kabul edilen tavırlardır. Örneğin kadının olaylar karşısında aşırı hassasiyet göstererek ağlaması da son derece olağan bir tavır olarak kabullenilmiştir.
Erkek karakterinde genel olarak hakim olan tavır kalenderlik ve mertlik olarak bilinirken, kadının da alıngan, duygusal ve kırılgan bir yapısı olduğuna inanılır. Bunların yanı sıra, olaylar karşısında hemen "ümitsizliğe düşmek, telaşa kapılmak, şikayetçi bir üslup kullanmak ya da tartışmacı bir tavır sergilemek" de kimi cahiliye kadınlarında sıkça görülebilen Kuran ahlakına aykırı özelliklerdendir.
Kadın karakterine dair tüm özelliklerin ortak olan yanı ise, her birinin, bu kişilere sadece sıkıntı ve mutsuzluk getiriyor olmasıdır. Gösterdikleri ahlak nedeniyle bu kimseler yaşamlarını sürekli gerilim, sıkıntı ve zorluk içerisinde geçirirler. Yaşadıkları ahlakın ve mutsuzluklarının temel nedeni ise, dünya hayatına bakış açılarının, yaşama amaçlarının, kendileri için seçtikleri ideallerin yanlışlığında gizlidir.
Cahiliye toplumunun diğer bireyleri gibi kadınlar da tüm yaşamlarını "dünya hayatı" ve "bu hayatın süsleri" üzerine kurmuşlardır. Dünya hayatının insanlara sunduğu menfaatlerden olabilecek en fazlasıyla yararlanabilmek, sürekli olarak yaşam standartlarını yükseltecek imkanlar elde edebilmek, toplum nazarında iyi bir isim, iyi bir itibar elde edebilmek, sahip olduklarıyla çevrelerinin hayranlığını ve övgüsünü kazanabilmek bu kimselerin önde gelen ideallerindendir.
Tasalandıkları konular ise, bu idealleriyle bağlantılı olarak, gelecek endişesi, mal ve can kaygısı gibi temel konular üzerine kuruludur. Toplum tarafından kendilerine telkin edilen görev gereği, amaçları genellikle sadece "iyi bir ev kadını, iyi bir anne ve iyi bir eş olabilmek"tir. Bunun dışında kendilerinden en fazla beklenen ise, maddi bağımsızlıklarını elde edebilecekleri bir meslek ve iyi bir kariyer sahibi olmalarıdır.
Elbette 'iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir ev kadını olmak ya da kişiye maddi anlamda fayda sağlayacak bir yetenek kazanmak' gibi isteklerin hiçbirinde bir yanlışlık yoktur; bunlar insanların dünya hayatında elde etmek isteyebilecekleri meşru isteklerdir. Yanlış olan, kadının böylesine kısıtlı bir dünyada yaşamaya teşvik edilmesi, ideallerinin sadece bu amaçlarla sınırlandırılmasıdır. Tüm insanlar, ölümden sonra karşılaşacakları hesap gününde, dünya hayatında Allah'ın rızasını kazanmaktan yana gösterdikleri çabalarına göre sonsuza dek mükafatlandırılacak ya da cezalandırılacaklardır.
İşte diğer cahiliye karakterlerinde olduğu gibi, kadın karakterinde de asıl hatalı olan yön, bu kimselerin sadece dünya hayatını kazanmaya yönelik bir kişilik göstermeleri, bu hayata göre bir yaşam tarzı geliştirmiş olmalarıdır. Çünkü insanın dünya hayatında sahip olduğu mallar da, kazandığı itibar da, yakınları, ailesi ya da çocukları da bir gün mutlaka yok olacaktır. Sonsuza kadar var olacak olan yalnızca Allah'tır. Bu nedenle insanın kişiliğini, ahlakını, yaşam tarzını, ideallerini tümüyle Allah'ın rızasını kazanmayı amaçlayarak belirlemesi gerekmektedir. Aksinde kişi, yaşamını sadece sınırlı ve küçük bir dünyada sürdürmekle kalmayacak, ahirette de sonsuza dek büyük bir pişmanlık ve sıkıntıyla karşılaşacaktır.
Bu noktada şunu da eklemek gerekir ki elbette toplum içerisinde bulunduğu konumdan memnun olmayan, bu karakteri sorgulayan ve toplumdaki bu yaygın kanaatin dışına çıkmak için çabalayan pek çok kadın vardır. Hatta bu kimseler çoğu zaman pek çok alanda elde ettikleri başarılarla ön plana çıkmakta ve kadınlar hakkındaki bu düşüncelerin yanlışlığını ortaya koymaktadırlar. Ancak tüm bu başarıları elde ederken dahi cahiliye ölçülerine dayalı bir karakteri yaşamaya devam ettikleri ve yine Allah'ın rızasına uygun bir karakter sergilemedikleri için, istedikleri sonuca ulaşamamakta, toplum nazarında aradıkları gerçek saygı sevgi ve güveni kazanamamaktadırlar. Kimi zaman bu isteklerine ulaşmış gibi görünseler de, tüm bunları gerçek ve kalıcı şekilde elde edemediklerini bildikleri için yine de mutlu ve huzurlu olamazlar.
Kendilerinden beklenen karakteri sorgusuzca kabul eden kimselerin ise, bu tavırlarını dayandırdıkları bazı mazeretler vardır. Öncelikle insanların kendi aralarında "toplum kuralları" adını verdikleri ölçülerin, kadınların toplumun kendilerinden beklediği karakterin dışına çıkmalarını engellediğini düşünürler. Böyle bir durumda toplum tarafından kınanma, eleştirilme ve hatta dışlanma tehlikeleriyle karşı karşıya kalma ihtimalinden çekinirler. Bu gibi bir risk altına girmek istemedikleri için, toplumun tüm bireyleri tarafından yıllardır tasdik gören bir karakteri yaşamayı daha uygun görürler.
Kimi kadınların söz konusu ortak kadın karakterinin dışına çıkmaktaki çekimserliklerinin ikinci bir nedeni ise, böyle bir girişimde bulunduklarında kendi üzerlerinde etki ve otorite sahibi olan, yakın çevrelerindeki insanların baskılayıcı tavırlarıyla karşılaşmalarıdır. Bu bakış açısı, bu kimselerin, yanlış yönlerini açıkça gördükleri halde, bu karakterden uzaklaşmak için gereği gibi bir atılım yapmamalarına neden olmaktadır.
Ancak tüm bunlar arasında, bu kimselerin söz konusu cahiliye karakterinden kurtulamamalarının en önemli sebebi ise, yaşadıkları karakteri terk ettiklerinde, kendilerini topluma kabul ettirebilecekleri, yeni ve ideal bir kişiliği nasıl kazanacaklarını bilmemeleridir. Bu bilinçsizlikleri nedeniyle çözümü hep yanlış odaklarda ararlar. Örneğin bir ev kadını toplumda daha iyi bir yer edinebilmesinin, çevresindeki insanlardan daha çok saygı ve sevgi görebilmesinin 'ev kadını' kimliğinden kurtulup, 'iş kadını' kimliğini kazanmasıyla mümkün olabileceğini sanır. Bir iş kadını ise, aynı sonucu kariyerini artırdığında ya da daha itibarlı bir meslek edindiğinde elde edebileceğine inanır.
Oysa bu ve benzeri düşüncelerin tümü yanlıştır. İnsanları hem dünyada hem ahirette, gerek insanların gözünde gerekse Allah Katında onurlu ve üstün konuma getirebilecek tek bir yaşam şekli, tek bir karakter ve tek bir ahlak anlayışı vardır. Kuran'a göre yaşamak insanlara en güçlü karakteri ve en güzel ahlakı kazandırır. Bu da kişinin hem Allah'ın rızasını hem de insanların sevgisini ve saygısını kazanmasını sağlar.
Dolayısıyla, kadın olsun erkek olsun her insanın asıl yapması gereken, kendisinden beklenen kişiliğe bürünmesi değil, doğru olanı araştırıp bulması ve bu kişiliği benimsemesi olmalıdır. Allah, tüm insanların yaşaması gereken en güzel kişiliği ve en doğru karakter özelliklerini Kuran ile bizlere bildirmiştir. Kuran'da gösterilen bu yol en sade, en kolay ve en mükemmel olanıdır. Allah, bu gerçeği bizlere şu sözlerle bildirmektedir:
Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz." (Kehf Suresi, 88)

0 yorum: