14:43

MÜSLÜMAN KADIN GÜÇLÜ VE İRADELİ BİR KARAKTERE SAHİPTİR


Cahiliye ahlakında güç genellikle para, şan şöhret, itibar, isim sahibi olmak, belli başlı bazı kavramlarla özdeşleştirilmiştir. Bunlardan en az biri elde edilebildiğinde güç sahibi olunacağına inanılır. Kimi zaman da bu özelliklere sahip olan kimselerin himayeleri altına girildiğinde insanların kendilerini güçlü hissedebilecekleri düşünülür. Oysa dünya hayatının her an elden gidebilecek geçici değerleriyle elde edilen bir güç, elbette aynı şekilde kolaylıkla yitirilebilir niteliktedir.
Müminler ise güçlerini imanlarından alırlar. Bundan dolayı hangi şartlar altında olurlarsa olsunlar, güçlerinde bir değişiklik olmaz. Bu, mümin kadının da karakterini belirleyen önemli bir özelliktir. Allah Kuran'da güçlü, hiçbir zaman için sarsılmayan onurlu kişilik yapılarına şöyle dikkat çekmektedir:
Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) Kendisi'nin onları sevdiği, onların da Kendisi'ni sevdiği müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise 'güçlü ve onurlu,' Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (Maide Suresi, 54)
Allah'ın bu ayette bildirdiği önemli bir başka mümin özelliği de, iman edenlerin, insanların kınamalarından etkilenmeyen güçlü bir şahsiyete sahip olmalarıdır. Müminler, tarih boyunca pek çok peygamberin, yaşadıkları toplumlar tarafından çeşitli şekillerde suçlanıp kınandıklarını, eziyetlere maruz kaldıklarını, yurtlarından sürüldüklerini ve hatta bu nedenle öldürüldüklerini bilirler. Peygamberlerin tüm bu zorluklar karşısında göstermiş oldukları güçlü, dayanıklı ve sağlam kişiliği, sabrı, kararlılığı ve tevekkülü kendilerine örnek alırlar. Allah'ın "Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir." (Al-i İmran Suresi, 186) ayetiyle bildirdiği gibi, dünya hayatındaki imtihanın bir gereği olarak, müminlerin zorluk ve sıkıntılarla deneneceklerini, inkar edenlerden 'eziyet verici' sözler duyarak kınanabileceklerini bilirler. Tüm bunları, Allah'a karşı olan samimi imanlarını, teslimiyetlerini ve sadakatlarinin gücünü gösterebilecekleri olaylar olarak görüp şevkle karşılar ve güçlü bir irade gösterirler.
Hiçbir zaman cahiliye ahlakını yaşayan kadınlarda görülebilen zayıflıklara kapılmazlar. Bir kimsenin sözü, tavrı ya da eleştirisi, zayıflık gösterip güçsüz düşmelerine, cesaretlerinin kırılmasına neden olmaz. Alınganlık, kırılganlık gibi duygusal tepkiler vermeyi hiçbir zaman için kendilerine yakıştırmazlar. Her ne olursa olsun Allah'a tevekkül ederler. Başlarına her ne gelirse gelsin, Allah'ın sonsuz adaletli olduğunu, herşeyi görüp bildiğini, kimsenin 'hurma çekirdeğindeki bir iplikçik' kadar bile haksızlığa uğratılmayacağını bilmenin rahatlığını yaşarlar. (Nisa Suresi, 49) Allah'a teslim olurlar. Kendilerini kınayan kişi, bu bakış açısında haksız ise, bu haksızlığını Allah'ın mutlaka ortaya çıkaracağını bilir, bundan dolayı telaşa kapılmazlar

İşte Biz onu (Kur'an'ı) apaçık ayetler olarak indirdik; şüphesiz Allah, dilediğini hidayete yöneltir.
(Hac Suresi, 16)
Kimi cahiliye kadınları ise, güç ve iradenin erkeklere ait olan özellikler olduğuna inanırlar. Erkeklerin, zorluklar ve sıkıntılar karşısında, hem kendileri hem de yanlarındaki kadınlar adına güç ve irade göstermekle sorumlu olduklarını düşünürler. Kadınların yapabilecekleri en iyi tavrın ise, onlara sığınmak ve onların akıllarına, iradelerine ve güçlerine teslim olmak olduğunu sanırlar. Bu nedenle, daima korunup kollanmayı beklerler. Özellikle de zorluk ve sıkıntı ortamlarıyla karşı karşıya kaldıklarında, mevcut güçlerini ve iradelerini de kaybeder, telaşa kapılırlar. Bu da akıllarının iyice karışmasına ve mantıklı düşünme yeteneklerini kaybetmelerine neden olur.
Bunun gibi, cahiliye ahlakını benimseyen kimi kadınlar, gösterdikleri bu zayıf kişilik nedeniyle, insanların kendileri hakkında ne düşündüğüne de gereğinden fazla önem verirler. Çoğu zaman sırf insanların gözüne girebilmek, onlar üzerinde olumlu bir izlenim bırakıp aralarında iyi bir yer edinebilmek için, yanlış olduğunu bile bile bazı tavırlarda bulunabilirler. Aynı şekilde, bu insanlar tarafından beğenilmediklerine, kınandıklarına ya da küçük görüldüklerine dair herhangi bir tepkiyle karşılaşacak, bu yönde herhangi bir söz duyacak olurlarsa da, büyük bir yıkıma uğrayabilirler. Önemli olanın Allah Katındaki değerleri olduğunu düşünmedikleri, bunun yerine sadece insanların rızasını hedefledikleri için, tüm yapıp ettiklerinin boşa gittiğine inanır ve büyük bir üzüntüye kapılırlar. Morallerinin bozulmasıyla birlikte de tüm güçlerini, iradelerini ve cesaretlerini yitirirler.
Müslüman bir kadın ise, doğru olduğunu bildiği bir konuda hiçbir zaman bir insanın kınamasından dolayı geri adım atmaz. Allah Kuran ayetleri ile insana doğruyu ve yanlışı tüm detaylarıyla bildirmiştir. Müslüman kadının ölçüsü Kuran'dır. Eğer Allah'ın Kuran'da bildirdiği ahlakı gösterdiği için çevresindeki insanlar tarafından kınanıyorsa, bu tam tersine onun bu yöndeki şevkini, iradesini ve isteğini daha da güçlendirir. Allah'ın rızasını kazanabilmesi onun için, insanların hoşnutluğunun ve düşüncelerinin çok üzerindedir. Çünkü insanı asıl olarak değerli kılan Allah Katındaki konumudur. Bunu belirleyen de onun Kuran ahlakına uygun hareket edip etmediğidir. Bu nedenle insanların ne dediğine ya da çoğunluğun kanaatine göre değil, Kuran ahlakına göre bir kişilik geliştirirler. Tek başlarına dahi kalsalar çoğunluğa uymaz, müstakil bir tavır gösterirler.
Bediüzzaman Said Nursi de sözlerinde bu konuya dikkat çekmiş, Allah'ın rızasına uygun hareket ettikten sonra insanların rızasının hiçbir önemi olmayacağını şöyle ifade etmiştir:
...Rıza-yı İlahî kâfidir. Eğer O yâr ise, herşey yârdır. Eğer O yâr değilse, bütün dünya alkışlasa beş para değmez...22
Amelinizde Allah rızası olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti lazım gelirse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk'ın rızasını esas maksad yapmak gerektir.23
Ey nefis eğer takva ve ameli salih ile Halikini razı etti isen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur, o kafidir. Eğer halk da Allah'ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirlerse iyidir. Şayet onların ki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünkü onlarda senin gibi aciz kullardır..."24

0 yorum: